Ali baba ve kırk haramiler masalı gece yatmadan önce çocuklarınıza keyifle okuyabileceğiniz bir masaldır. Ali baba ve kırk haramiler masalı çocuklarınızın hayal gücünü güçlendirecek.
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken ülkenin birinde bir adam yaşarmış. Adam tüccarlık yaparak geçimini sağlarmış. Bu adamın en az ak ile kara kadar zıt huylu iki çocuğu varmış. Çocuklardan birisinin adı Ali, diğerinin ise Kasım’mış.
Çocuklardan Kasım, evin en büyüğüymüş. Kasım, hem parayı seven hem de zengin biriymiş. Fakat paranın sadece kendinde olmasını istediği için çok da pintiymiş. Evin en küçüğü olan Ali ise Kasım’ın aksine fakir biriymiş. Fakat gönlü zenginmiş. Bu yüzden şehrindeki herkes ona Ali baba dermiş. Ali babanın işi ise odunculukmuş. Gün aşırı ormanlara gider, odun toplar, sonra da odunları pazarda satarmış. Odunculuk yapmasının sebebi ise abisin açıkgözlülüğüymüş. Babasından kalan her şeyin başına açgözlülük yaparak Kasım geçmiş.
Zavallı Ali baba da sesini çıkarmayıp bu duruma razı gelip, ailesini odunculuk yaparak geçindirmeye çalışıyormuş.
Günlerden bir gün Ali baba pazarda odun satmak için eşekleriyle beraber ormana odun toplamaya gitmiş. Odun kestiği sırada birilerinin şarkı söylediğini işitmiş. Merak edip hemen sesin olduğu tarafa doğru koşmuş. Gizlenerek kayanın oraya doğru koşan atları izlemeye başlamış. Bir yandan da şarkıyı dinliyormuş.
“Kırk haramiler, kırk haramiler,
Doğruluk için, biz haram yeriz.
Kırk haramiler, kırk haramiler,
Doğruluk için, biz haram yeriz.
Asmak, kesmek, kelle uçurmak,
Hırsızlıktan altın vurmak.
Asmak, kesmek, kelle uçurmak,
Hırsızlıktan altın vurmak.
Kırk haramiler, kırk haramiler,
Doğruluk için, biz haram yeriz.
Kırk haramiler, kırk haramiler,
Doğruluk için, biz haram yeriz.”
“Açıl Susam Açıl…”
Tamı tamına kırk at ve kırk adam varmış. Ali babanın dikkatini atların üzerindeki çuvallar çekmiş. İçinden “Bunlar meşhur Kırk Haramiler olmalı ve bu çuvallarda da masum insanlardan çaldıkları altınlar vardır” demiş. Ve sonra da eklemiş. “Demek altınları sakladıkları yer burası”. düşünürken en öndeki atın üzerindeki adam inip kayaya doğru iyice yanaşmış.
Ali baba merakla izlemeye devam ederken, adam kayanın önünde durup, “Açıl susam açıl!” demiş. O da ne!? Kocaman kayalar büyük bir sesle iki yana ayrılıp açılmış. Bu olayı gören Ali baba şaşkınlıktan neredeyse küçük dilini yutacakmış. Atlar içeri teker teker girdikten sonra aynı adam kapının önünde tekrar durup bu sefer de “Kapan susam kapan!” demiş ve bu seferde kocaman kayalar büyük bir sesle birleşip, kapanmış. Bu olanlara anlam veremeyip merakla adamların tekrar çıkmasını beklemeye koyulmuş.
Bir süre geçtikten sonra kayadan kapılar büyük bir sesle açılmış ve içerideki atlar teker teker çıkmaya başlamış fakat içeri girerken götürdükleri çuvallar yokmuş. Ali baba atlıların gitmesini sabırla beklemiş ve atlılar bir süre sonra uzaklaşıp gözle görülmez olmuşlar. Atlıların geri gelmeyeceğinden emin olduktan sonra Ali baba, eşeklerini de alıp az önceki büyük kayanın önüne gelmiş. Ali baba tüm cesaretini toplayıp bağırarak “Açıl susam açıl!” demiş. Az önce de olduğu gibi kayalar büyük bir sesle iki yana ayrılıp, açılmış.
Ali baba ağzı açık hayretler içerisinde bakıyormuş. Sonra eşeklerini alıp içeri girmiş ve sonra da “Kapan susam kapan!” demiş. Kayalar kapanmış. Ürkek adımlarla eşekleri ile beraber içeri doğru ilerlemiş Ali baba. Biraz ilerledikten sonra gözlerine inanamamış ali baba. Etrafta sandıklar çuvallar dolusu altınlar, gümüşler, takılar, elmaslar ve mücevherlerin bulunduğunu görmüş.
Sakallarını sıvazlayıp Ali baba içinden Biraz düşündükten sonra Ali baba birkaç çuval altını alırsam kimse fark etmez diyerek altınları, mücevherleri, gümüşleri, takıları, elmaları çuvallara doldurmuş. Çuvalları eşeklerine yükledikten sonra “Açıl susam açıl!” deyip mağaranın kapılarını açmış. Sonra da kapanması için “Kapan susam kapan!” diyerek kimselerin görmediğinden emin olduktan sonra evine doğru eşekleriyle beraber yürümüş. Akşama doğru evine varmış Ali baba. O kadar mutluymuş ki Ali baba ailesi Ali babanın bu mutluluğuna anlam verememiş.
Ali baba daha fazla içinde tutamayarak olanları bir bir anlatıp altın dolu çuvalları salona getirmiş. Ali babanın ailesi bu olanlara çok mutlu olmuş ve Ali baba herkesi tek tek tembihlemiş “sakın bu altınlardan kimseye bahsetmeyin ha!”.
Aile olayın şokunu atlattıktan sonra altınları saymak istemişler fakat altınlar o kadar fazlaymış ki tek tek sayamazlarmış. Ölçekle saymanın daha kolay olduğuna karar vermişler ama evlerinde ölçek yokmuş. Ali baba kardeşi Kasım’da ölçek olduğunu biliyormuş. Ali baba eşi Ayşe hatunu ağabeyi Kasım’ın evine gitmesi için rica etmiş. Ayşe hatun kapıyı çalmış ve kapıyı Kasım’ın eşi Cevriye hatun açmış. Ayşe hatun ölçeği istemiş.
Cevriye hatun da ölçeği getirmeden önce Ayşe hatunun ağzını aramış ama bir bahane üreten Ayşe hatuna inanmayan Cevriye hatun mutfağa giderken kendi kendine demiş ki “ Bunların ölçekle ölçeceği kadar çok neleri var ki? Dur bakalım ölçeğe biraz balmumu süreyim de anlarım” demiş. Cevriye hatun ölçeği Ayşe hatuna vermiş. Sevinçle evin yolunu tutmuş Ayşe hatun. Birkaç saat süren altınları sayma işleminden sonra ölçeği geri vermişler. Ölçeği aldıktan sonra hemen altına sürdüğü balmumuna bakmış. Bir de ne görsün? Bir altın. Hemen koşarak kocası Kasım’a kekeleyerek tüm olanları anlatmış.
Bunu duyan açgözlü kasım durur mu Ali benden nasıl olur diye koşarak Ali babanın evini basmış. Ali babayı soru yağmuruna tutan kasımın ısrarı sonuç vermiş ve Ali baba dayanamayıp altınların kaynağını, Kırk Haramileri, mağarayı ve mağaranın açılış kapanış şifrelerini anlatmış. Bu bilgileri alan Kasım oraya gitmek için sabahı zor etmiş. Günün ilk ışıklarında eşeklerini alıp yola koyulmuş.
Birkaç saat sonra mağaranın önüne varmış. Kasım büyük bir hevesle mağaranın önüne gelip “Açıl susam açıl” demiş. Kayadan kapı büyük bir sesle açılmış. Kasım’ın dili tutulmuş. Hemen içeri girip “Kapan susam kapan” deyip mağaranın kapısını kapatmış. Kasım içeri girdiğinde adeta bir çocuk gibi altınlar, mücevherlerle oynamaya başlamış. Bir süre sonra Kasım yanında getirdiği çuvallara altınları doldurmuş. Kasım o kadar açgözlüymüş ki getirdiği çuvalların hepsini doldurmak istiyormuş. Doldurma işlemi o kadar uzun sürmüş ki vakit epey geç olmuş.
“Ve, sese odaklanmış…”
Kasım yüklerini eşeklere bindirmiş ve kapıya doğru gelmiş. Fakat Kasım kapının açılması için gereken cümleleri bir türlü hatırlayamıyormuş. “Açıl karabiber açıl!”, “Açıl sumak açıl!”, “Açıl tarçın açıl!” gibi bir sürü şey denemiş fakat kapıyı açan cümleyi bir türlü bulamamış. İyice korkmaya başlayan Kasım birden ses duymaya başlamış. Sese odaklanmış.
“Kırk haramiler, kırk haramiler,
Doğruluk için, biz haram yeriz.
Kırk haramiler, kırk haramiler,
Doğruluk için, biz haram yeriz.
Asmak, kesmek, kelle uçurmak,
Hırsızlıktan altın vurmak.
Asmak, kesmek, kelle uçurmak,
Hırsızlıktan altın vurmak.
Kırk haramiler, kırk haramiler,
Doğruluk için, biz haram yeriz.
Kırk haramiler, kırk haramiler,
Doğruluk için, biz haram yeriz.”
Müzik kesilmiş. Kasım ne olduğunu anlayamadan bir ses duymuş “Açıl susam açıl!” Kasım hemen içeri doğru kaçıp bir kuytu köşeye saklanmış. Kırk haramiler tek tek içeri girmiş ve kapıyı kapatmışlar. Ortada yüklü çuvalları ve eşekleri görünce Kırk haramilerin başı hemen kılıcını çekip, “Burada yabancı biri var. Tez bulun” demiş. Kırk haramiler Kasım’ı aramaya başlamadan Kasım ortaya çıkıvermiş. Kasım haramilerden af dilemiş. Yalvarmış, yakarmış fakat haramilerin affetmeye niyeti yokmuş. Oracıkta Kasım’ın kellesini alıvermişler. Kasım’ın kellesini mağaranın dışına ibreti alem olsun diye asıp, vücudunu da mağaranın içinde bırakmışlar. Sonra da getirdikleri ganimetleri bırakıp gitmişler. Haramilerin başı yolda giderken bu işin peşini bırakmayacaklarını, burayı başka kimin bildiğini öğrenmelerini arkadaşlarına tembih etmiş. Akşam olmuş. Kasım’ın eşi Cevriye hanım Kasım’ı merak etmeye başlamış. Soluğu hemen Ali babanın yanında almış.
Ali mağaranın olduğu yere gitmiş
Ali babaya olan biteni anlatmış. Ali baba sabah olunca gidip bakacağını söylemiş. Sabah olunca Ali baba mağaranın olduğu yere gitmiş hemen. Gittiğinde dizlerinin bağı çözülmüş adeta. Abisin kellesini kapıda asılı gören Ali baba dizlerinin üzerine çöküp, abisinin cansız bedenine sarılıp ağlamış. Abisinin cesedini de alıp evin yolunu tutmuş. Kasım’ın eşi Kasım’ı öyle görünce düşüp kalp krizi geçirip hakkın rahmetine kavuşmuş. Ali baba ahaliye abisinin nasıl öldüğünü açıklayacağını kara kara düşünürken abisinin hizmetçisi olan Mihriban hatun Ali babaya aklındaki plandan bahsetmiş. Planı anlatmak için tek şartı varmış. Onu yanında işe almaları. Çünkü hem Kasım hem de eşi ölünce zavallı kız ortada kalmış. Gidecek yeri yokmuş. Ali baba teklifini hemen kabul etmiş. Zaten eşinin yanına bir yardımcı almayı düşünüyormuş. Planda Kasım’ın ağır hasta olduğunu kasabanın şifacısından ilaç istemeleri gerektiğini böylece herkes Kasım’ın eceli ile öldüğünü düşünecekmiş. Öyle de olmuş. Herkes Kasım’ın eceliyle öldüğünü sanmış.
“Şifacıdan Kasım’ın Evini Öğrenmişler.”
Kırk haramiler çaldıkları eşyaları tekrardan mağaraya getirmişler. İçeri geçince Kasım’ın orada olmadığını görünce artık sırlarını başkasının bildiğinden iyice emin olmuşlar. Kimin olduğunu bulmak için kasabaya inmişler. Kasım’ın öldüğünü etraftan duyan kırk haramiler hemen şifacıya ulaşmışlar. Şifacıdan Kasım’ın evini öğrenmişler. Oradan da Ali babanın evini bulup Ali babayı öldürmeye karar vermişler. Şifacıdan baş ağrısı için ilaç almaya giden Mihriban hatuna şifacı birilerinin Kasım’ın evini sorduğu söylemiş. Mihriban hatun bunların haramiler olduğunu anlamış ve hemen Ali babaya anlatmış.
O geceden haraminin biri gelip Ali babanın kapısına işaret koymuş. Çöp dökmekten dönen Mihriban hatun haraminin işaret koyuşunu görmüş. Haraminin gidişini bekledikten sonra bütün kapılara aynı işaretten koymuş Mihriban hatun. Sonrada hemen gelip Ali babaya anlatmış olan biteni.
Gece haramiler Ali babayı öldürmek için geldiklerinde evi bulamamışlar. Öfkeden deliye dönen haramilerin başı ertesi sabah gelip evi kendi öğrenmiş. Plan yapmış hemen. Planında kendisi bir zeytinyağı tüccarıymış. Fıçıların birkaçına biraz zeytinyağı doldurup diğerlerine de kendi adamlarını yerleştirecekmiş. Öyle de yapmış. Adamları yerleştirdikten sonra eşeklere fıçıları yükleyip Ali babanın evinin yolunu tutmuş. Kapıyı Ali baba açmış. Ali babanın hafızası kuvvetliymiş. Çünkü bu yüzü daha önce mağaranın orada gördüğünü hatırlıyormuş. Haramilerin başı “Ben bir zeytinyağı tüccarıyım. Çok uzun bir yoldan geldim. Bugünlük burada kalsam? Size bir fıçı zeytinyağı veririm” demiş.
Ali Baba ve Kırk Haramiler Oyun Bozuldu
Ali baba kabul etmiş. Ama asıl niyeti kendini korumakmış. Hemen Mihriban hatuna anlatmış. Ondan fıçıları kontrol etmesini istemiş. Ali baba hislerinde yanılmıyormuş. Mihriban’a sıcak su kaynatmasını söylemiş. Sonrada bu suyu haramilerin olduğu fıçılara tek tek dökmesini istemiş. Mihriban Ali babanın dediklerini yapıp haramileri tek tek yakmış.
Gece herkes uyuduktan sonra adamlarını fıçıdan çıkarmak için talimat veren haramilerin başı hezimete uğramış. Tüm adamları ölüymüş. Ali baba ve ailesi hemen oraya gelmiş, her şeyi bildiklerini anlamış. Tam kaçacakken Ali baba yakalamış. Haramilerin başı adamları olmadan bir hiçmiş. Ali babadan af dileyip, ülkeyi terk edeceğine söz vermiş. Artık Ali baba ülkenin en zengin adamıymış. Çünkü haramilerin biriktirdikleri tüm mücevherler ona kalmış. Ailesiyle uzun yıllar mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmüşler…
Ayrıca buraya tıklayarak da Pinokyo Masalı’nı okuyabilirsiniz.
Yorumlar